Aşkın dili, dini, rengi hele ki siyaseti hiç yoktur. Korkmayın, aşık olun ve aşkınızın arkasında durun...

17 Temmuz 2016 Pazar

Beyaz Zambaklar Ulkesinde/ Grigory PETROV



   Kitap, Grigory Petrov'un çeşitli aralıklarla çıktıgı Finlandiya seyahatlarindeki notlarından oluşmaktadır. Kitap, bir bataklıktan muthiş bir ulkeye dönuşen Finlandiya'nın sömuru altındayken esaretten kurtuldugu 1800'lerin son döneminde halkının içinde bulundugu durumu anlatmaktadır.Cehaletten kurtulmak için başta Vilhelm SNELLMAN olmak uzere ulkedeki sayıları yok denecek kadar az birkaç Fin aydınının verdigi olaganustu mucadeleyi anlatıyor. Kitap, toplumsal dayanışmayı saglamak için Fin aydın Snellman'ın  asker, ögretmen, muhendis demeden tum halkı harekete geçirmesine deginmektedir. Diger yandan bugunki Finlandiyan'nın kulturu, egitimi ve sanayisiyle nasıl kurulduguna da dikkat çekmektedir. 
   Roman bölumlere ayrılmıştır. Her bölumde farklı bir sınıf ele alınmıştır. İnsanlara toplumun bir parçası olduklarını ve aldıkları görevler ile toplumu hangi seviyeye getirebilecekleri ve degişimin bu şekilde başlanacagını kabullenmeleri saglanıyor. Egitimde iyi ve kararlı bir planlamayla herşeyin degişebilecegini gösteriyor. Planları uygularken karşılaşılan engellere takılıp kalmadan engelleri aşacak çözumler uretmek gerektigi vurgulanıyor. Özellikle zor gibi görunen buyuk bir işin, iş bölumu ile egitimdeki kuçuk adımlar ilkesi ile başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilecegi vurgulanıyor. Belirli bir amaç ve hedef dogrultusunda çalışıldıgında degişimin mumkun olduguna deginiliyor. Egitimde bireylerin önemli oldugunu ve bir kişinin bile feda edilemeyecegini çok guzel bir dille vurgulayan kitaptan, egitimde imkanları yaratmanın engelleri yok etmenin hep birlikte çabayla mumkun oldugunu anlıyoruz. İmkanlar sınırsızken bile sınırlı hale getirmenin şahısların elinde oldugunu açıkça göruyoruz. Kayalıklarla, buzullarla dolu bir arazinin azimle ve sevgiyle yılmadan çalışılarak dogru yöntem ve teknikler kullanılarak mukemmel bir şehir haline gelmesinin ardından topraklarını ve birbirlerini seven kendilerini ulkeleri için feda etmeye hazır bir ulke haline getirilebilecegini göruyoruz.
   Kitapdan çıkarılacak sayısız ders oldugu gibi altı çizilecek birçok yer mevcut.
Kitabı okumayı çok istememe ragmen bir turlu okumadıgım ama aday ögretmen yetiştirme sureci dolayısıyla okuma listemdeki yerini almasının hızlandıgı dogrudur. Anca vakit bulup okumuş bulunmaktayım o ayrı konu tabi. Fakat ; listedeki onca kitap varken önceligi almasında arka kapagındaki Mustafa Kemal ATATURK tarafından, tum askeri okullarda okutulması ve ögrencilere tavsiyesi oldugunu bildiren yazı etkili olmuştur.

2 Temmuz 2016 Cumartesi

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu/ Stefan ZWEIG


Kitap boyunca, uzerinde "Sana, beni asla tanımamış olan sana." diye başlayan bir mektup ve bilinmeyen kadın olmayı tercih etmiş olan kadınının, ömru hayatı boyunca saplantı ve tutku arası sevdigi tek adama yazdıgı uzun mektubu okuyoruz.
Hayatını adadıgı adama herhangi bir sorumluluk yuklememek adına tum zorlukları tek başına ustlenmiş olan kadın, bunu asla fedakarlık olarak görmez. Asla hiçbirşey için sevdigi adamı suçlamaz ve suçlamadıgını da mektup boyunca defalarca dile getirir ve asla bir beklenti içinde degildir.
Artık hayatının sonuna geldigine inandıgı bir vakitte de bastıramadıgı duygularını duyurma istegi ile bir mektup yazmayı tercih etmiştir.
Bir insanı oldugu gibi degiştirmeden herşeyi ile kabullenerek sevmenin en açık örnegini okyoruz. Kitap boyunca kadın için duygularım hep degişsede adam için hiç olumlu dusunemedim. Bir insan nasıl bu kadar kayıtsız kalabilirdi. Kadının tum ömru yalnızca tanınma çabası ile geçerken bir adam nasıl bu kadar kayıtsız kalabilirdi. Kadın için ise sık sık sinirlendim. Çunku bir kadın bnece aşkından ölmeli ama bu kadar duşmemeliydi. Bunu kabullenmek biraz zordu. 

"Piraye öldu aşkından yine de dönmedi Nazım'a"

Böyle bir aşk var mıdır? ya da buna aşk demek dogru mudur? Kadının duygularının da aşkın ötesinde saplantı oldugunu kabullenmek gerekir tabi. Herkesin aşı kendi bildigi gibi yaşadıgı dogrudur ama kadının yasadıgı aşk onu bir saplantıya suruklemiştir.
Kitabın bir bölumunde kadın adamın misafirleri için senin sevdiklerini sevdim, sevmediklerinden nefret ettim gibi bir cumle kurmuştu. Frida KAHLO'yu anımsattı bana. O da Diego'nun sevdigi insanları da nefret ettigi insanları da sevdigini çunku diegonun bu insanları neden sevdigini ve neden nefret ettigini anlamak istedigini yazmıştı mektubunda.Evet Frida da Diego'ya mektup yazmıştı. 

***
"Senin bu tedirgin, urkek, teşekkurden kaçan yardım ediş tarzını hiçbir zaman unutmadım. Ve bu yuzdendir ki hiçbir zaman sana başvurmadım."

***
"Beni teselli eder, para verirdin, hem de fazlasıyla, ama bunu hep seni rahatsız edeni kendinden uzaklaştırmanın gizli sabırsızlıgıyla yapardın;"

***
"Yoksullugun aşagılanmadan, ruhsal ve bedensel utançtan yana maruz kalabilecegi ne varsa hepsinin acısını orada, fahişelerin ve hastaların kader ortaklıgını ortak bir bayagılıga donuşturmeleriyle, genç erkek doktorların dudaklarında ironi ifadesi taşıyan bir gulumsemeyle savunmasız kadınların ustlerindeki örtuleri sıyırıp duzmece bir bilimsel tavırla ellerken sergiledikleri sinizmleriyle, hastabakıcıların açgözlulukleriyle fazlasıyla çektim -ah, evet, orada insanın utanması bakışlarla çarmıha gerilir ve sözcuklerle kırbaçlanır."

***
"kendimi baglamak istemiyordum, senin için her zaman özgur kalmak istiyordum."

***