Aşkın dili, dini, rengi hele ki siyaseti hiç yoktur. Korkmayın, aşık olun ve aşkınızın arkasında durun...

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Elif ŞAFAK/Ustam ve Ben

Derdi ki; kimseye hoyratlık etme ve kimsenin kalbini kırmasına izin verme.
Ne incitenlerden ol, ne incinenlerden...
Elif ŞAFAK 
Uzun süredir bir önyargı ile nedensizce yaklaşmadığım Elif ŞAFAK kalemiyle nihayet tanıştım. Son kitabından başlamam benim için şans mıydı? diğer kitaplarını da bu kadar çok sevecek miyim? sorularım fazla cevapları eksik...
Kitaba dönmek istiyorum...
Ustam ve Ben hem tarihi hem hayalgücüyle harmanlanarak ortaya çıkmış sürükleyici olduğu kadar keyif de veren bir romandı. 
Gerçi tarihe kurgu biraz fazla karışmış ama dili o kadar akıcı ki okutturuyor.
Zaten kitabın sonunda Elif Şafak'ın notu bunu açıklıyor...
16. yüzyıl Osmanlısında İstanbul...
Sevimli mi sevimli bir fil ve çalışkan, akıllı , mimar çırağı, filbazı Cihan...
Ve dönemin önemli bir ismi Mimar Sinan...
Kitapta sevimli çotayı sevmek istedim.Onun sevgisini ben de hissetmek istedim. Cihan ile arkadaş olmak istedim. Ama o dönemleri hiç mi hiç sevmedim. Bu kadar karanlık bir çağ, sıkıcı kasvetli gergin bir hava, yaşadıkları için sultana minnettar insanlar...
daha niceleri...
kitabın ayrıntısına girmeyi sevmem karakterlerinden bahsetmişken altını çizdiğim not aldığım kısımlarını aktarmak istiyorum...
***
...İstese "taşı yanlış yere koydunuz" diye hepsini darağacına gönderebilirdi. Böyle korku içinde insan nasıl çalışabilirdi? Korkunun olduğu yerde sanat nasıl yeşerebilirdi?
Sinan elini çırağının omzuna koydu."Düşünme bunları.Düşünürsen işini yapamazsın. Unutma kabiliyet, Allah'ın bahşettiği bir hediyedir. Biz hediyeye layık olmak için didiniriz.Gerisine kafa yormayız."
"Ama ustam korkmuyor musun..."
"Sultanın gazabından korkulmaz mı?Elbette ben de senin kadar korkuyorum. Fakat çabalamamın sebebi bu değil.Şayet mükafat yahut ceza ihtimali olmasa daha mı az çalışırdım? Sanmam. Ben ilahi bir armağana hürmeten çalışıyorum.Her zanaatkar, her sanatçı tanrıyla bir mukavele imzalar.
Suratını buruşturdu Cihan. "Nasıl yani?" İster büyük, ister selatin cami, ister basit bir mahalle çeşmesi olsun, yaptığın her binanın altında, farzet ki kainatın kalbi atmakta. Sen arzın merkezinin üstüne inşa ediyorsun. Öyle düşün. O zaman daha özenle, fefkatle çalışırsın."
syf.270

***

"Üstadlar mühimdir. Ama kitaplar daha aladır, unutma.İnsanın bir kütüphanesi varsa bin öğretmeni var demektir. Aslolan öğrenmek. Cühela takımı zanneder ki bu aleme yiyip içmeye yahut kavga çıkarmaya geldik. Veya çoluk çocuğa karışmaya. Halbuki esas işimiz bilgimizi ilerletmek. Bu sebepten buradayız dedi sahaf Simeon çırağa.
syf.175

***

Aşk gibiydi okumak da... Neden, nasıl mübtelası olduğunu, bilen zaten gayet iyi bilirdi; bilmeyene de anlatamazdın bir türlü.
syf.178

***

Neden karışırdı ki insanlar başkalarının ibadetlerine. Gözlerini kapatıp denediyse de bir daha o sihri yakalayamadı. Camide yalnız kalmıştı, koca evrende bir noktaydı tekrar. Gene de kalkıp gitmedi. Oturmaya düşünmeye devam etti. Belki de bu alem hummalı bir inşaat sahasıydı. Sinan ve çıraklar bina üstüne bina yapadursun, aynı anda kainat da tek tek herkesin hikayesini inşa ediyordu. Tanrıda bir nevi mimardı. Kat kat semadan oluşmuş görünmez bir kubbe asılıydı yukarda. Hristiyan, yahudi, müslüman, zerdüşti ve daha bilmediği kaç itikat ve hal... kubbenin altında herkese yer vardı. Göğün yedi katmanı, yerin yedi katının üstünde sütunsuz, direksiz yükseliyordu. Bakmasını bilene bu evren mükemmel bir yapıydı.
syf.188

***

Onun gibi ceberutlar kudretlerini kendi güçlerinden değil, başkalarının zayıflığından almaktaydı.Eğer sarayda kalacaksam, bu şehirde tutunacaksam, kendime bir harem kurmalıydım. İçine herkesten uzak olmasını dilediğim yanlarımı koyacaktım: zaaflarım, hırslarım, kırgınlıklarım, sırça yüreğim. Ağası da ben olucaktım bu haremin sultanı da. ve bundan böyle kimsenin içeri girip bu saklı yanlarımı görmesine izin vermeyecektim. Ustamın bile...
syf.214

***

Cihan'a öyle geldi ki, esasında bu dünya seyirlik bir yerdi; yoksulu zenginiyle herkes, şu veya bu şekilde, bir resmi geçitteydi. Her biri hayatta kendi numaralarını icra ediyor; sahnede kimi daha kısa, kimi daha uzun kalıyor ama nihayetinde her insan, benze bir tatminsizlik ya da tamamlanmamışlık duygusuyla arka kapıdan usulca çıkıp gidiyordu.
syf.334

***

rasathanenin yıkılmasına karar verildiğinde gizlice kitap kurtarmaya çalışan Cihan ve beni çok etkileyen şu satırlar:
Buraya kadardı.Kurtarabileceği kadarını kurtarmıştı: daha fazlasını yapamazdı. İşte o an acayip birşey oldu; yıllar sonra beli bükük bir ihtiyara dönüştüğünde bile kimselere anlatamayacağı bir gariplik.Kitaplar, elyazmaları, haritalar, çizimler... hepirden ona seslenmeye başladılar.Evvela alçak perdeden geliyordu sesleri. Bir uğultu halinde. Giderek tizleşti.Çığlık çığlığa yalvarıyor,haykırıyorlardı kendilerini de alması için. Yırtık kağıttan ağızlarını, mürekkepten damla damla gözyaşlarını görebiliyordu.Kendilerini raflardan attılar, birbirlerinin üstüne bastılar, dehşetten kocaman açılmış gözleriyle önünü kestiler.Cihan,fırtınalı bir denizde, etrafında yüzlerce kişi boğulurken, bir sandalın içinde, kurtarabileceği bir düzine insanı  seçmeye çalışan bir adam gibi hissetti kendini. Ağlamaya başladı.
syf.371

***


Tereddütle ama buna rağmen keyifle okuduğum bir romandı.
Şimdi yeni ktaplarım beni bekler:)
Şimdiden İYİ BAYRAMLAR dilerim.
bir dahaki kitabımla görüşmek üzere...











4 yorum:

  1. Elif Şafak'ı hep severek okurum , henüz bunu okumadım ama...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben de diğerlerini listeme ekledim hemen:)
      bunu da seveceğine eminim...

      Sil
  2. Kalemini, cümlelerini çok severim Elif Şafak'ın kim ne derse desin. Ve bu kitabını birtürlü almak nasip olmadı.
    İyi bayramlarrrr, keyifli okumalar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim
      evet ben de beğendim şimdi diğer kitaplarının peşine düştüm:)

      Sil