Aşkın dili, dini, rengi hele ki siyaseti hiç yoktur. Korkmayın, aşık olun ve aşkınızın arkasında durun...

15 Aralık 2013 Pazar

merhaba demek istedim... bir de çekiliş haberi vereyim dedim...

Merhabalar uzunca bir süredir blogumu takip edemez oldum. Yoğunluk, yorgunluk, telaş, belki bunalım sters vs.
Ama blogumda birşeyler paylaşmayı çok özledim.
Günlerim kpss çalışmalarıma dalmam ile ve yeni arkadaş çevresi edinmem ile bir karmaşaya dönüştü. Nereye ne şekilde yetişeceğimi bilemez bir haldeydim yaklaşık 2 aydır.
Elimde olan kitaplarım çekmecelerde bekler hale geldi. Hergün en azından dolmuşda okurum diyerek onca yol yanımda taşıyıp 1 sayfa bile okuyamadan eve dönünce yüzüne bakamaz oldum kitaplarımın.
Yeni kitaplar alamaz oldum...
Çok şikayetlendim belki ama bir de hasta oldum ki :(
Çarşambadan bu yana gribal enfeksiyon kapmışım gibi genzimde yanma hissi ve kırgınlığım Cuma kendini iyice ele verdi. Cuma öğleden sonra tamamen kısılan sesim cumartesi kalktığımda da hiç çıkmıyordu. Offfff konuşmaya çalışıp da konuşamamk çok zordu.
Sonuç olarak Laranjit olmuşum antibiyotiğimi içerek bu sabah azıcık da olsa çıkabilen sesim ile bütün bitkisel çaylar ılık içecekler çorbalar limonlar buharlar....
Yarına tamamen toparlanabilmeyi umuyorum...

BİR DE SİZLERE ÇOK ÖZEL BİR ÇEKİLİŞTEN BAHSETMEN İSTİYORUM...
Kitap Kurdu Böjük
Bu çok güzel blogun sahibi her seferinde şahane kitap çekilişleri yapıyor ve katılmak bana çok büyük keyif veriyor

Sizlerde çekilişe katılmak için şuraya mous ile yaklaşıp TIKTIK:)) yapmanız yeterli:)
2013 ÜN SON GÜNLERİ HEPİNİZ İÇİN MUTLU OLSUN 
MUTLU OLSUN Kİ
2014 E GİRİŞİMİZ GEÇİRMEMİZ DE MUTLU OLSUN!...


2 Kasım 2013 Cumartesi

Hayallerimle geldim mimlendim:)


O çok sevimli ve özel blogun sahibi çok sevgili Pembe Kereste tarafından "hayallerinle gel" diye mimlenmişim.

Geleyim canım:)
Dur geliyorum
gelicem inşallah:))
derkeeen:)
Ya ben hayallerimi biryere kaldırmıştım bulamadım onları bulup da gelemedim bir türlü...

Şaka bir yana
Hayallerim işin içine girince ve uçsuz bucaksız hayal dünyamın içine gömülünce ne yazacağımı bilemedim ben. Hani her genç kızın hayali dikiş makinesi :D
ouuuuuuf tamam tamam bu olmadı imha edicem kendimi yaa
ne yazıcam ben buraya.
Şu anda yazdığım hiçbir kelime ve satırı silmeden direk konuşur gibi yazıyorum yoksa silip düzeltmeye baştan baştan derken bu mim postu gelcek yaza kalır:)




Eveeeeet!...
Hayaller deyince benim gerçekleştiremeyeceğim çooooooook hayalim var ama yine de onları kurgularım şekilllendirirm biçimlerim hiç yapamsam kağıda dökerim bazen kelimeler bazen çizgiler olarak tuvale akıtırım... Gerçekleşiverirler öylece işte.
Bir de gerçekleştirebileceklerim vardır ki bunlara hayal demekten de pek hoşlanmam çünkü hayal kurmuyorum ben YAPTIM OLACAK olanlardır bunlar onlara hiç girmeyelim:)

Böyle bir girişten sonra hayal değil de çok istediğim bazı şeylerden bahsedeyim.
ÇOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOK kitap okumak istiyorum çocukluğumdan bu yana duvardan duvara kütüphanlerim olsun istedim bilmediğim hiçbirşey kalmasın istedim herşeyi okuyup okuyup öğreneyim istedim ama büyüdükçe bilginin uçsuz bucaksız olduğunu öğrendim. Ne kadar okursam o kadar mutluyum diyerekten her tür kitaba bulaşmaya çalışıyorum şimdilerde. Kütüphanem de giderek büyüyor:)
Çeşitli yerlerde çeşiti kahveler yemekler yemek isterim. Çok obur hatta hiç obur bir insan olmayaraktan da olsa tadmak istediğim tadlar var gezerek görerek yemek var KAHVE İÇMEK var.
:))


İnsanları mutlu etmek beni o kadar mutlu ediyor ki Yeni yeni insanlarla tanışıp insanları mutlu etmek var....

Bunlar yapılası şeylerde hayallerimi yazamam ki ben bak yazamadım yine:(

Immm bir de şeyy yalnız kalmamak MUTLU OLMAK MUTLU OLMAK MUTLU OLMAK
 MUTLU OLMAK!...

İşin özü bu ya en büyük hayalim MUTLU OLMAK!...

Pembe Kereste ye çooook teşekkürler:)

14 Ekim 2013 Pazartesi

gülümseten telaşlarınız , mutlu bayramlarınız olsun:)



Bir hafta önceden başlardı telaşı. Evin içinde bir hengamedir alır başını giderdi.
Bayram sabahı gelip çatınca da erkenden kalkılırdı. Babalar namaza gidecek diye anneler de erken kalkar evin içini mis gibi kızarmış ekmek kokusu sarardı. Bayramlıklar da erkenden giyilir, aman kirlenmesin diye özen gösterilirdi.Gıcır gıcır ayakkabılar, renkli renkli bayramlıklar, yeni yıkanmış taranmış mis gibi saçlar, pırıl pırıl çocukluk işte..

Kalabalıkça bir bayram kahvaltısı çekilirdi. Kahkahalarla yenir sofradakiler, hiç o kadar doyulmazdı bir yıl boyunca. O kahvaltı da sevgi vardı ya tıka basa doyardın. Bir an önce çıksak evden el öpsek gezsek dolaşsak isterdin. Sonrasında parka gidilecek belki hamburger döner yenilecek günlerimiz de kalsın diye akraba ziyaretleri bir an önce olsun bitsin isterdin.

Bayramlar kokardı bir de bayram kokardı, bilirdin yani bayramın geldiğini mis gibi kokusundan telaşından.

Babalar sokaklarda olurdu o gün çalışmazlardı, hani böyle ütülenmiş pantolon ve gömlekleriyle babalar evlerin önlerinde sokaklarda olurdu. Annelerde yine hep telaşlı hep bir şeyleri düzeltme derdinde ama bilirdin sıkıntılı değil gülümseyen telaştan hani. Görünce o manzarayı ciğerlerime kadar mutluluk dolardım. Mutluluktan nefes alamazdım. Unutuverirdim olmayanları, olmayan yanlarımızı.

Hep koştururdum da yorulmazdım. Bayramda yorulur mu hiç insan ...
Güzel bayramlarım vardı benim de, hissettiğim bayramlarım
Ne değişti de bayramları hissedemez olduk, koklayamaz, göremez, heyecanlanıp sevemez olduk.
Neden yorulur olduk.
ve
Neden olmayan yanlarımız acır oldu zamanla geçmesi gerekirken artar oldu olmayanlarımız neden aranır oldu...

Biraz buruk bir bayram yazısı mı oldu bu ne
Aslında hiç hesapta yoktu bunları yazmak, güzeldir bayramlar herşeye rağmen. Hayatın durağanlığından birkaç gün de olsa soyutlarsınız kendinizi. Çocuklarınızla oynarsınız mesela. Annenizin babanızın hala sıcağında ısınırsınız. Güzeldir bayramlar.
Şimdiden mutlu bayramlar...


2 Ekim 2013 Çarşamba

Yakut Yüzük / Diane Haeger


Güzel kitabımın da sonuna geldim. Sonuna geleli aslında birkaç gün oldu ama vakit bulup da blogumun başına oturmam zamanımı aldı biraz.
Keyifle okuduğum bir kitaptı.
Ahh Margarita Lutti...
Signora mio:)
Yıl 1520.
Sanatının doruk noktasında bir ressam Raffaello, Madonna tabloları için o eşsiz güzelliği ararken Trastevereli köylü küçük fırıncı kız ile karşılaşmaları  ve aralarındaki aşk...
Yer yer aralarındaki aşkın en mahrem anlarına tanık olsanız da, o kısımları sabırla geçebildiğiniz sürece oldukça keyif alacağınız bir kitap
Kitabı anlatmaya başlayacağımdan korkarak yazmaktan vazgeçmeyi düşünüyorum. Ama kitabı çok beğendiğim için de tavsiye ediyorum.
Betimlemeler o kadar hoştu ki Margarita'ya siz de aşık olabilirsiniz...
İçine sanat kaçmış kitaplar böyle biraz daha fazla mı güzel oluyor sanki ne:)


Kitap fuarından edindiğim ayraçlarımdan meşhur altın oran ayracımı da göstermeden geçemeyeceğim:)
ve 
Eylül de bitti:)
Soğuk havalar, sıcak kahveler, yün kazaklar, polar battaniyeler ve yağmurlu pencerelerin arkasından farklı kişiler, yerler, olayların içinde misafirlik edeceğimiz yeni kitaplar...
Kitap mevsimi gelmiş bulunmakta:)
Kimler hangi kitaplarla hazırlık yaptı kışa merak ediyorum doğrusu, paylaşırsanız sevinirim:)
Ekim okumalarında görüşmek üzere...


21 Eylül 2013 Cumartesi

Terk Edildim/ Matt Dunn

Eveeeeeeeeeet yaz tadında romantik komedi tarzı kitabım ile yazı sonlandırmış bulunmaktayım.
Normal şartlar altında bu tarz kitaplar okumam, bu tarz filmleri izlemeyi severim ama kitapları okumak zaman kaybı gibi gelirdi. Ama bu sefer iyi bile geldiğini söyleyebilirim. Azıcık eğlenmiş oldum. Tam çerezlik bir kitap, dedim ya yazlık işte:))
Kitabı ilk sevgili İrem'in sayfasında görüp, adı için bu kitabı ben de okumalıyım demiştim. Tabi arka kapağın da etkisi vardı. Okuyunca terk edilen bir erkek ve hatta şapşal bir erkek olunca yüzünüzden tebessümün eksik olmadığı zamanlarınızı bu kitaba verdiğinizi görüyorsunuz. Eğlenceliydi.

Kitaptan çok azıcık bahsedicek olursam:
10 yıllık kız arkadaşı Jane Edward'ı arkasında yalnızca bir mektup bırakarak terkediyor ve olabilecek en uzak yere Tibet'e gidiyor. Ona bıraktığı mektupta "Sen kendini bıraktın ben de seni bırakıyorum" diyordu yani SORUN BENDE DEĞİL SENDE:)))
Sonrası malum zavallı Edward ve maceraları:)))

Sevgili Edward tanıştığımıza memnun oldum:)


6 Eylül 2013 Cuma

Çavdar Tarlasında Çocuklar/ J.D.Salinger


eveeeeet:)
Bir kardeşlik kitabımızın daha sonuna gelmiş bulunmaktayım...
Aslında dün akşam bitmiş olan kitabımın ne yazacağım soruları eşliğinde anca yazabildim:)
Ama önce bir kez daha kardeşliğe teşekkür ederim böyle bir toplulukda yer almak büyük keyif verici gerçekten...
Ahhhh Holden
kitabın ilk sayfalarında "bu nedir ya ergen muhabbeti tadında" demiştim. Hayatı biraz erken tanımış olan ergenimiz Holden sağolsun beni yanıltmadı. İki yüzlü insanlardan hayatın sıkıcılığından bıkkınlık hissiyatı olan tipik bir ergendi ama sanırım başka psikolojik sorunları da vardı. 
Kitap sanırım bir dönem ABD de yasaklanmış falan ama klasikler içinde de yerini almış.
Yaaaniii
Duyguları yansıtması bakımından mıdır? Yoksa fazlaca argo içerip yasaklanması mı onu cezbedici bir hale getirmiştir bilemedim. 
Ama
Okumasam da olurdu hani dedim. Hep sonunu merakla bekledim edebi bir dili yok ama kesin konusuyla ya da can alıcı bir sonla beni bağlayacaktır diye.
Beni bağlayamadan bitti 
Sağlık olsun Holden 
Sana söz kimseye senden bahsetmeyeceğim yoksa özlerim falan:)))
Holden tadında yazım burada son buluyor yeni kitaplarda görüşmek üzereeeeee:)))


25 Ağustos 2013 Pazar

Rauda JAMİS/ Frida KAHLO-Aşk ve Acı


Sindire sindire okuduğum bir kitaptı. Frida Kahlo'nun hayatını bilmeme, filmini izlememe rağmen oldukça can alıcı dile getirilmiş bir yaşamöyküsüydü.
 Frida'nın duygularını sanat aracılığıyla ne kadar iyi anlattığını bilenler bilir ama kitapta ara ara Frida'nın mektuplarına ve yazılarına da yer verilmesiyle Frida'nın edebiyatta da bir o kadar başarılı olduğu gözleniyor.
ACI
O o kadar güçlü bir kadınmış ki hem bedeninin acısıyla başederken hem aşkın ızdıraplarına katlanmış sessizce ve tüm bunları aşmak için resime sığınmış.
Bu kitabı okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum sonrasında filmini izleyin ve Fridanın resimlerini biraz daha duyarlı bir şekilde seyredin.
Anlatmak istediklerini anlamamanız mümkün değil...

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Kara Yağmur / Karl Olsberg


Aslında 2 gün önce bitti, nihayet bitti demiştim ama anca vakit bulup da yazabildim.
Kitapdaki isim karmaşası bir sonraki sayfada geçicek, bir sonraki sayfa derken kitap bitti gitti ama isim karmaşası bitmedi. Bu kadar ismi şu kitaba sığdırıp kitabın sonunda da tüm bu isimleri birbirleriyle bağlamak ...
E bu da bir başarı sanırım...
Kitabı elime ilk aldığımda yazarının yabancı olması ve Almanya'da olduğu iddia edilen nükleer patlamadan islamcı teröristlerden şüphelenilmesi merak uyandırıcıydı. 
Bir kurgu ancak bu kadar dallanıp budaklandırılabilir.
Böyle bir patlama olup olmadığını araştırdım, hani olur ya belki haberim yoktur diye ama, böyle bir patlama ya da böyle bir dönem yaşanmamış. 
yani kitap bir kurgu üzerine yazılmış
Çok hoşlandığımı söyleyemeyeceğim kitaptan bu yüzden çok da bişey yazmayı düşünmüyorum üzerine.
Kitabın sonu ne olursa olsun İslamcı terörüstlerden şüphelendik denilirken ordaki tüm Türklerden bahsetmesi de ayrıca rahatsız etti beni.
Dillenmesede bir rahatsızlık duyulma durumu var anladığım kadarıyla...

Neyse daha güzel kitaplarda buluşmak üzere:)

6 Ağustos 2013 Salı

Özdemir ASAF/Çiçek Senfonisi


Kitapkardeşliği Ağustos ayı ikinci kitabımızda Çiçek Senfonisiydi. Çok severek okuduğum Özdemir ASAF şiirleri olunca çok mutlu olduğumu belirtmek isterim. Özdemir ASAF birçok şiiriyle benim çok zor bir dönemimin yakın şahidiydi.
Yani şiirlerinin birçoğu beni anlattı, bana anlattı, beni ona anlattı.
Ben birçok şiirini sevip okudukça yeniden yeniden sevdiğimi aşağıda gördüğünüz fotoğraftaki görüntüden anlayacaksınızdır. Ama benim için çok önemli olan ve tekrar okuduğumda 3 yıl önceme gidip gözyaşı döktüğüm o şiiri paylaşıp
başka da hiçbirşey yazmadan bu konuyu kapatacağım. 

KOCAMAN
Şimdi kocaman denizlerde, kocaman gemilerde
Neden yok küçüklüğümüzdeki büyüklüğümüz;
Çocukluğumuzun bahçelerinde, o evlerde
Kağıttan gemilerimizi yüzdürdüğümüz
Birşeyler mi kalmış çocukluğumuzda
Çocukuğumuzla çözdüğümüz.






KAİKEN / Jean-Christophe GRANGE


Kitapkardeşliği kapsamında okuduğum ikinci kitabım Kaiken biraz gecikmeli de olsa bugün bitmiş durumda.
Sanırım, yani hatırladığım kadarıyla ben ilk defa bir polisiye gerilim okuyorum. Miğdem kaldırmadı çoğu sahnelerini, çok duygusal anımdayımda bu yüzden mi bu kadar hassas davrandım dedim ama...
yok yok psikopatlık kitaptaydı bende değil
ha!
tekrar okur muyum :) OKUYABİLİRİM:))
Çünkü merak uyandırıcı bir yanı da var. 

Bazı kitaplara karşı gereksiz bir önyargım var, dizi izliyormuş izlenimi yaratmasın, ben içinden sürükleyiciliğine kapılırken birkaç parça da bilgi edineyim istiyorum mesela...
Ama Kaiken bu önyargıma azıcık set çekti çünkü; Japonya hakkında birkaç farklı şey öğrendim.
ve kendim için de güzel bir bilgi edindim bu kitap sayesinde
şimdi onun araştırmalarındayım
kitabın başlarında 
ukiyo-e resimlerinden bahsetmiş(japon tahta baskı sanatı) tam da aradığım şey buydu işte:))
NEYSE
kitabın içeriğinden bu sefer bahsetmek istemiyorum ama zorlansam da bazı sahnelerinde beğendiğimi belirtmek isterim.



29 Temmuz 2013 Pazartesi

Corradino Sevgilim/ Marina Fiorato


Harika bir kitap daha bitti bugün. 
Sanat duygusunu içinde öyle bir harmanlamış ki iliklerinize kadar sanat aşkını hissediyorsunuz ve sanat şehri Venedik betimlemeleriyle Venedik yolculuğuna çıktım kitabımla.
Şahane iyi geldi.
Geçmişle günümüz arasında gidip gelen kurguo kadar etkileyici düzenlenmişti ki keyifle okudum bitirdim.
İlk başlarda bir isim karmaşası yaşıyorsunuz kim nerdeydi nerden geldi diyerekten:)
Sonrasında kurgu sizi alıp götürüyor zaten o yolculuğun içinde buluyorsunuz kendinizi.
ve
Leonora, Alessandro, Corradino, Giacomo
çok yakından tanıdıklarınız oluveriyor.
Tek eksikliğini hissettiğim nokto kitabın sonunda Stephen'in de yer alması gerektiği hissiyatıydı sanırım:)
İntikamcı değilimdir ama bu sonu onun da görmesini istemiştim:D

yani diyeceğim o ki kesinlikle sıkıcı bir kitap değil
aksine oldukça keyifliydi...
Yüzümde kocaman bir tebessümle yazıyorum şu an...
Artık son 2 gün kitap okumayıp 
Ağustos ayında #kitapkardeşliği ile yeni kitabıma başlamayı düşünüyorum.
Böylece Temmuz ayını 8 kitapla bitirmiş bulunuyorum.

Bu arada perşembe sipariş verdiğim kitaplarım kitapyurdu sağolsun cumartesi elime geçince çocuklar gibi sevindim. Ben pazartesi bekliyordum da hediye gibi gelmeleri mutlu etti işte.
BUNLAR DA İŞTE O KİTAPLIĞIMIN YENİ SAKİNLERİ.

neyse 
GÖRÜŞÜRÜZ:)



23 Temmuz 2013 Salı

-22-Britanya Yolu/Amanda Hodgkinson


Biraz uzun süre elimde kaldı gibi geldi ama nihayetinde bu kitabımın da sonuna geldim.
Başlarda yavaş yavaş ilerleyen bir romandı. Ama sonlarında dram alıp götürüyor sizi.
Kitaptan çok çok etkilendiğimi söyleyemeceğim ama dediğim gibi yavaş yavaş okunulası bir kitap. Çünkü kitap olmasa da konusu oldukça etkileyici aslında.

SAVAŞ...

Savaş zamanı bir annenin ve ailesinin özlemiyle dolu olan bir babanın ve hiçbirşeyin farkında olmayan zavallı bir çocuğun dramı.
Silvana'nın çekmiş olduğu tüm acılara rağmen ben Janusz'un acılarını daha çok hissettim sanki. Daha çok üzüldüm. Peki ya zavallı Aurek...
Savaşlar geride parçalanmış hayatlar bırakıyor. Hani hayata bir kez geliyoruz diyoruz ve onu doya doya yaşamaya çalışıyoruz ya...
Savaşı gören insanlarda hayata bir kez geliyorlar ve bir kez yaşanıcak hayatları paramparça devam ediyor. 
Kitabın arka kapağındaki sözle yazımı bitirip çok da fazla bir şey söylemek istemiyorum...

HER SAVAŞ BİR KAYBEDİŞTİR... KİMİ SEVDİĞİNİ, KİMİYSE BENLİĞİNİ KAYBEDER...


19 Temmuz 2013 Cuma

Cemal SÜREYA/ Sevda Sözleri

Bir yerde okumuştum. "Şiir onu yazana değil ona ihtiyacı olana aittir." diye 
Ne kadar güzel değil mi?
Aynen öle aslında şiir de bir ihtiyaçtır bence...
İnsan kendini melodilerde satırlarda ve mısralarda bulur çoğu zaman...
Neyse kendi cümlelerimden çok Cemal SÜREYA'nın şiirleri konuşmalı bu yazımda.
Bir şiir okuma gereksinimim vardı bu aralar Cemal SÜREYE koştu imdadıma. ve dedi ki...

"Ölüm geliyor aklıma birden ölüm
Bir ağacın gölgesine sarılıyorum."


AŞK
Sen şimdi kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı.
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti.
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik.

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde 
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
(1954)

SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Şöylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına 
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm 
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

vee son olarak 
Ali İsmail KORKMAZ için...
Özgürlüğün geldiği gün 
O gün ölmek yasak 

be çocuk...


17 Temmuz 2013 Çarşamba

Kardeşimin Hikayesi/ Zülfü Livaneli

Kitap Kardeşliği adı altında dün okumaya başladığım kitabım bugün bitmiş bulunmakta. Öncelikle Kitap Kardeşliği oluşumu için ne kadar mutlu olduğumu tekrar tekrar belirtmek isterim.
Kitabı karar verildiğinin ertesi günü alıp kitaplığıma yerleştirmiştim ve okuyacağım güne kadar sabırsızca her gün gidip bir süre kitabımı izlediğimi itiraf etmeliyim( kitaplığımda kitaplarımı izleme gibi bir huyum var evet bu da bir itiraf:)):)

Zülfü LİVANELİ okumayı severim karakterini de severim favori yazarlarımdandır. Bu kitabıyla o kadar çok şaşırttı ki beni. Yanlış anlaşılmasın harika bir kurguydu duyguları, yaşamları öylesine bağlamış ki..
Söyleyeceğim cümleler tıkanıyor şu an.
Kitabın son cümlesine kadar her cümlede şok, yüz ifadelerimi zaten anlatamayacağım.

İLK BAŞLADIĞIMDA:
İlk başlarda sanırım kendimi gazeteci kızın yerine koyarak okuduğumdan olsa gerek Ahmet karakteri beni çok yordu sıktı. Nasıl bir yaşamdı o öyle. Bir yandan üzüldüm için için Ahmet adına diğer yandan sinir bozucu geldi duygusuzluğu. 
her karaktere yorum yaptım ilk başlarda
ama sonra 
aslında hiiiiç beklemediğim bir sondu her tahminimi son cümleye kadar yanıltmayı başardı Zülü LİVANELİ.
Kalemine sağlık
çok çok etkilendim.
Altını çizdiğim cümleleri bu sefer kitabın şokuyla yazmamaya karar verdim aslında o kadar çok fazla altını çizdiğim cümle vardı ki bazılarını fotoğrlayarak burdan paylaşayım ama tümü aylaşabileceğimi sanmıyorum...











demiştim:))))



15 Temmuz 2013 Pazartesi

KİTAP KURDU BÖJÜKTEN ÇEKİLİŞ VARMIŞŞ:))

Her çekilişe katılmam ama bu başkaaa
Çok güzel düşünülmüş emeğine düşüncesine sağlık arkadaşımızın...

bol şanslar şimdiden:))

12 Temmuz 2013 Cuma

Onu Ben Öldürdüm Leonardo/ Deniz KAVUKÇUOĞLU


Yine Can Yayınları ve henüz tanımadığım bir yazar,
İsmi ve arkasında bulunan içerik yazısından sanatsal birşeyler arayabilirim düşüncesiyle almıştım bu kitabı.Aslında güzel de bir giriş yapmış. Medici ailesinden bile bahsetmiş. Sanata düşkünlüğüyle karşıma çıkan romanımın baş karakterini sevmiştim başlarda. Yalnız kalmak istemesi Leonardo araştırmaları, merakı, yani kitabın başı çok etkileyiciydi. 
Ama ilerleyen süreçte polisiye sonrasında erotik bir hal almaya başladı. Romanımın baş karakteri öyle sandığım kadar da masum değilmiş aslında. 
Kitap bittiğinde şok oldum NE YANİ ADAM ....:S
neyse:))
 ben yalnızca, kendimce altını çizdiğim cümlelerden bahsetmek istiyorum.
...

"Türkiye'deki okul eğitimi, yaşadığı doğada var olan ağaçları, çiçekleri, kuşları, böcekleri öğretmek bir yana, insana bildiğini de unutturan, hayattan soyutlanmış, çağdışı bir eğitim..."
...
"Bir yerde okumuştum:
Eğer şimdiye kadar yaşadığım hayatsa, hayat olmayanı yaşamak istiyorum..."
...
"Son buluşmamızda "beni çok sev, ama çok özleme!" demişti. 
Nasıl olacaktı bu? Nasıl olabilirdi?"
Özlem, denetlenebilir, frenlenebilir bir duygu değil ki."
...
"Yaratıcılık, başına buyrukluğu, özgürlüğü, bağımsızlığı gerektiriyordu."
...
"Eğer tek başınaysan, bil ki, o zaman yalnızca kendine aitsindir."
...
"Çaresizliğim  nedeni de bu değil mi? Nasıl hayal kurayım? Sınırlarla kuşatılmış, sınırlara hapsedilmiş hayal olur mu?"
...
"Oynadığı son tiyatro geliyor şimdi gözlerimin önüne. Nasıl da ağamış, dizlerime kapanıp yalvarmıştı. Acımıştım, küçülmesine, böcekleşmesine, kişiliksizleşmesine... Bir an yalvarmalarına, bir daha aynı yanlışı yapmayacağına ilişkin verdiği sözlere kanacak, bağışlayacak olmuştum. Ama bu yanlışı yapmadım."
...
"Milan Kunderanın bir sözü geldi aklıma: Utanç, hatanın kendisinden değil, o hatayı başkalarının görmesinden kaynaklanır. Hata yap, ama belli etme, demek mi istemişti yazar?"
...
"Özgürlük de bir bakıma bu değil miydi? İnsansz, tanıksız, yapayalnız bir ortamda inandıklarını sesine vurabilmek."
...




10 Temmuz 2013 Çarşamba

Ayrılıktan Sonra/Jean RHYS


Bitti bitti bu da bitti:))
Sabah başladım akşama bitti ama oldu mu böle:))
Nasıl mutlu oluyorum her biten kitapla her yeni başlayan kitapta:)
Bu kitabı ilk D&R da görüp alıp alıp bırakmıştım. En sonunda da vazgeçmiştim. Sonrasında sevgili İ.R.E.M.C.E. nin blogunda görünce demek ki almalıymışım diye düşündüm ve 2 gün önce yine uğradığım D&R dan yine eli boş dönmedim:)
Kitaba başlayınca  Audrey Hepburn filmi izlermişcesine bir keyif aldım nedense. Daha ilk sayfalardan kitap akmaya başlayınca ilk aklıma gelen oydu. Tabi yanlış anlaşılmasın kitabımın karakteri Julia'yı Audrey Hepburn ile eşleştirdim demedim sadece o tarzda bir film izliyormuş izlemine kapıldım.
Kitapta betimlemelere sıkça yer verilmiş hem mekanlar betimlenmiş hem de insanlar bu yüzden okurken gözleriniz kitapta olmasına rağmen bir filmin içine dalmış hissediyorsunuz kendinizi.
Okurken bir de ayrılık her yerde aynı mıydı bilemedim ama acı hep aynıydı yalnızlığın acısı hep aynı.
Farklı yerlerde farklı kişilerde farklı şekillerde ama hep aynı ...
 hadi madem ki aklınıza getirdim bir Audrey Hepburn filmi izleyelim...
:)
iyi okumalar ve iyi seyirlerr:))

9 Temmuz 2013 Salı

Sönmeyen Ateş/ Osman AYSU


Bir kitabın daha sonuna geldiğim şu saatte yazmadan uyuyamadım.
Osman AYSU tesadüfen kitaplığıma girmiş bir kitaptı çok da ilgimi çekememişti aslında uzun süredir. ama nihayet sonunda elime geçti ve bitti.
Yaz için ağır gelen bir konu ama  kışın soğuk günlerde sıcacık içeceklerle şahane gidicek bir kitap diye düşündüm nedense:)
Birde ne hikmetse savaşlardan gidiyorum bu ara kitap seçimlerimde sonra da etkisinden çıkamıyorum:S

Kitap için söyleyecklerim; aslında ilk başlarda sıkıldım ama sonlara doğru özellikle bugün gözümü hiç ayırmadan akşama kadar okudum diyebilirim.
Savaş dönemini işgal yıllarını ve tüm bu olup bitenlerin arasında hüzün dolu ama sonunda yine de mutluluğun olduğu bir de aşkı anlatıyor.
Kapağı ve sonunun  mutlu sonla bitmesi yeşilçamdan etkilenilmiş olsa gerek:)

sevdim mi SEVDİM

ama ben dikkatimi çeken ve sizinde şöyle bir okuyup da kısacık da olsa düşünmenizi istediğim bir kesitini paylaşmak istiyorum.

Romanın ana karakterlerinden olan Şahap Kumandan  ile sığınmak için kaldıkları çiftliğin bekçisi Zeynel Ağa arasında geçen konuşma:

"Şimdi Anadolu'da Sarı Paşa denen bir kumandan varmış.Derler ki padişah efendimize karşıymış ama bütün memleketi düşmandan temizlemek için ant vermiş. Doğru mudur bu söylenen?"
Şahap tekrar gülümsedi.
"Doğrudur Zeynel Ağa, doğrudur," dedi.
"Ben nelere şahit oldum beyim. Aklım böyle şeylere pek ermez ama geçmiş gösterir ki, padişahımızı devirmeye, saltanattan indirmeye çok yeltenen olmuştur.Fakat sonu hep hüsrandır. Senin görüşünü bilmem ama Osmanlı devrilmez beyim. Düşer kalkar ama allahın izniyle kendini yine toparlar."
"Bu sefer biraz zor ağa.Senin dünyadan haberin yok, düşmanlar bütün memleketi işgal etti."
"Bilirim beyim bilirim. Cahilsek de biz de az çok birşeylerden anlarız. Kim kurtaracak Osmanlıyı sanırsın? O Sarı Paşa mı?"
"Evet"
"Yaramaz beyim. Onda da iş yok. Fazla ümitlenme."
"Neden öyle düşünüyorsun?" diye gülerek sordu Şahap.
"Duyduğuma göre o da İttihatçıymış da ondan."
"İttihatçıları sevmiyor musun?"
"Hiçbiri yaramaz beyim. Dedim ya, bu yaşlı Zeynel Ağa neler gördü neler? Tahsilim yoktur; ırgatım,köylüyüm ama bu saçları değirmende ağartmadım. Yüz senedir bu memlekette hürriyet lafı edilir durur. Hürriyet, adalet, kardeşlik çığlıkları atılır ama o çığlıkları, hep İttihatçılar atar.Sonuç? Sonuç yok.İşte sana son üç İttihatçı paşa daha.Enver, Cemal, Talat. Onlar değil mi bu memleketi batıran? Sen şimdi gelmiş başka bir İttihatçı paşadan medet umarsın. Boşunadır umutların."
Bu karamsarlık tablosu içinde Şahap'ın yüreği sızladı. Cahil bekçinin basit mantığı çevresinde daha fazla tartışmanın anlamsızlığına inandı Şahap. Biraz üzüldü de, çünkü milletin kurtuluşu ancak herkesin buna inanmasıyla mümkün olabilirdi.

İşte böyle aklıma gelmişken eğer hala izlemediyseniz
Sinemada izlerken kahkahalarla güldüğüm ama filmin sonunda gözlerimin dolduğu ve çok beğendiğim bir filmdi.

Kitabımdan bahsettikten sonra bir de kısacık Temmuz başından beri D&R ve migrosdan kendime engel olamayıp her gidişimde bir iki derken işte almışım birkaç parça:)




4 Temmuz 2013 Perşembe

Aşka Veda /Can DÜNDAR



D&R ın 5 tl Can Yayınları kampanyasından yararlanıp birkaç kitap edinmiştim. Aşka Veda da bunlar arasındaydı. Daha önce birçok blogda görüp hakkında pek bişey de okumamışım yalnızca AŞKA VEDA ismi için alınır diye düşünüp almıştım.
Böylece Can DÜNDAR ile ilk tanışmam oldu. Cesur bir yazar olduğunu dilinin kemiği olmadığını net aleminden yazılarına denk geldikçe biliyordum zaten. Bu kitapta öyleydi işte oldukça cesur yazılmış dilini beğenmeme rağmen hani kitap olmasada olurmuş diyebileceğim tarzdaydı. 
ÖNSÖZ e girişini beğenmiştim
Aşk devrimcidir.
Otorite, düzen nizam tanımaz....
diyordu...
sonra...
"Eğer" diye başlayan ilk yazısını daha önce birçok yerde okumuş hatta dinlemiş olmalısınız. Gerçekten hala okumadıysanız işte bu okunmalı diyorum, hatta Can DÜNDAR'ın sesinden 
gerçekten de aşk böyle değilmidir?
kitabın geneli hakkında değil ama altını çizdiğim cümleler üzerinden gidicek olursam, beni sanki benim cümlelerimmiş gibi hissettiren ve oldukça etkileyen "Terk Edilme Acısı" adlı yazısındaki altı çizili cümlelerim...
...
Belki de onu hiç tanımasa daha iyiydi.
Ondan önce alışkındı yalnızlığa; kendi başının çaresine bakabiliyordu.
Bir sabah yalnız uyandı; yanı boştu.
Bahçeyi aradı; yoktu.
Sokağa koştu; uzaklaşan arabanın egzozunu gördü.
Ufukta kayboluncaya  dek süzdü arabayı...
"Nasılsa dönecek,"diye düşündü o an... o gün... o hafta...
"Galiba gelmeyecek,"diye kaygılandı o ay sonu...
"Gitmeseydi keşke," diyip durdu o mevsim...
Ve yıl sonu, "Keşke hiç gelmeseydi,"ye döndü hissiyatı.
Öylesine çökmüştü.
Oysa kimseye güvenmediğinde güçlüydü; aşk, direncini kırmıştı.
Nefretten korkarken aşkla zehirlenmiş, ihanetle yaralanmıştı.
Sessizce ağladığı gecelerde, "Belki de onu hiç tanımasam daha iyiydi,"diye sayıkladı.
Yalnızlık belası, ayrılık acısında alaydı.
...

ve Necdet Şen'in ölü bulunan kedisi melek için söylediği
DEMEK SEVMİŞTİ KATİLİNİ...
bu yazıyı da okumalısınız...
...
Aşk dillendirildikçe yitik bir dostun adı gibi çınlar.
...
ve yine bir başka yazısından cümleler.
AŞK da deprem gibidir diye başlıyordu
Ne zaman kimi vuracağını asla önceden bilemezsiniz .
Sarsılır neye uğradığınızı şaşırırsınız.
Eş dost yardıma koşsa da kolay toparlanamazsnız.Bittiğinde ağır bir enkaz bırakır geride.
Daha da kötüsü tamamen bittiğini sandığınız sarsıntı, hafif şiddette artçı şoklar halinde yıllarca sürebilir. Kalbinizdeki kırık hat, ara sıra yoklar yeniden ...
Aynı baş dönmesi, beklenmedik bir anda tekrarlayabilir.
...
KADINLAR SEYMEN AĞA'DA NE BULDU?
yazısı...
Sahi ne bulmuştuk Seymen Ağa'da ben de ayrı bir severdim o dönem o diziyi de Seymen Ağayı da:))
...
Eskiden zor olan ayrılmaktı; sürdürmek mecburiydi çünkü...
Şimdi ayrılık çocuk oyuncağı; zor olan sürdürmek...
...
Dedim ya ayrılığın eski tadı yok
Şarkılardan belli...
...
Ben şu anda farkettimde aslında ne çok cümlenin altını çizmişim yazmaktan vazgeçtim:))
...
ve benden küçük bir not::

AŞK
aslında bakarsanız yerine başka hiçbirşeyin tutmadığı mutluluktur.
Acısı ise daha önce hiç karşılaşmadığınız bir yaradır hem çok canınızı yakarken hem de mutlaka ama mutlaka izi kalır.
Bense hala çözemedim bu kadar güzel ama bi okada tehlikeli bu duygudan uzak mı durmalıyız acaba...

hadi bir de şarkı:

19 Haziran 2013 Çarşamba

İncir Kuşları/Sinan Akyüz


17.06.2013 Pazartesi günü  migrosun %40 indiriminden yararlanmak için, koşarak migrosları talan edip aldığım bu kitabımı okumaya, dayanamayıp eve dönerken minibüsde başlamıştım zaten...
dayanamayıp diyorum çünkü bu ara kitap okumamalıyım demiştim malum kpss ye sayılı günler kaldı kitap okumak yerine son tekrarlarımı yapmak sınavdan hemen sonra koşarak kitaplarıma dönmek istiyordum.
Ama bu kitap beni biraz fazla çabuk içine çekmişti. 
Tüm gün elimden düşürmedim kitabı...
Arka kapağı okuyunca sanıyorsunuz ki savaş zamanı basit bir aşk hikayesi...
SANMAYIN
...
Ben daha önce hiçbir kitaptan bu kadar etkilenmemiştim...
Bu kadar etkileneceğimi de düşünmemiştim.
Boşnak müslümanların sırplar tarafından katlini bu kadar açık bir dille anlatmak ...yazmakta zorlanıyorum...
Sürekli ağlayarak okudum kitabı...
Anlatılan bir savaş değil bir KATLİAM...

2 günde bitirdiğim kitabı bitirmekle kalmayıp sonrasında merakımla küçük bir araştırmaya giriştim. Bosna savaşı hakkında yeterli bilgim olmadığı için kızdım da aslında kendimden.
Önce bosna savaşı ve bu katliam hakkında küçük bir araştırma yapıp Haluk LEVENT'in sesinden srebrenitsa yı dinledim.
daha sonra Sinan AKYÜZ'ün bir röportajını okudum. Öğrendim ki Angelına Jolie'nin yazıp yönettiği Şubatta gösterime giren " Kan ve Bal Ülkesinde " filminde de bu konu işlenmiş.

Çok güçlü değilseniz izlemeyin tavsiye etmiyorum. Zaten film kitaptan sonra çok gerçekçi gelmiyor. Bir sırpın duyguları katılmamalıydı mesela...
Şimdi TRT'nin Mavi Kelebekler dizisini de izlemeyi düşünüyorum.
Son olarak kitap hakkında okuyun derim ama okurken çok hoş bir sahneyle karşılaşmayacaksınız  altını çizerek belirtmek istiyorum. Kendinizi kötü hissedeceksiniz. 




8 Haziran 2013 Cumartesi

Sanat Psikolojisine Giriş/Sıtkı M. Erinç


 Fakültemin öğrencisine değer veren  çok sevdiğim sanat tarihi hocamın tavsiyeleri üzerine sayısız kitap edinmiştim ve yalnızca ihtiyaç anında başvurmuştum bu kitaplara. Şimdi herşeyi toparlamak adına elime alıp vakit buldukça sakin ve yavaş yavaş sindirerek bu kitapları okumaya başladım. Sıtkı M. Erinç'in Sanat Psikolojisine Giriş kitabını sanat psikolojisi dersimize kaynaklık etmesi için çok da hevesle almıştım. Sanatçıların psikolojilerini anlamak onların dönemlerine ruhsal bakış açılarına gitmek fikri çok heyecanlandırmıştı beni.
Bu kitapla onların ruhsal dönemlerine gidemedim belki ama sanatı yeni baştan irdeledim.
Savunduğum birçok şeye ulaştım bu kitapla...
Şimdi Sıtkı Erinç'in diğer kitaplarını da okumak istiyorum...
Bu kitabı aslında herkes okumalı belki sanata uzaktan bakanların bakışları biraz olsun değişir....
Önsözünden dahi altını çizdiğim sayamadığım ve yazamayacağım o kadar vurgu var ki!...
Ben yazmayayım ama siz kitabı alın ve okuyun...


4 Haziran 2013 Salı

Yazmak istedim sadece...


Öyle güzel kareler yakalanmış ki direniş hareketlerinden... Bunları seçip blogumda paylaşmak istedim.
Her kesimden halkın el ele vermiş olması öyle gurur vericiydi ki... Meydanı görünce geri dönmek istemiyorsunuz... Yalnız bu süreçte haklıyken haksız duruma düşüren bilinçsizce hareket eden insanlar da vardı. Halkın içinde bulunduğu otobüsü taşlaynlar mesela...
Evime dönmek için bindiğim otobüsün taşlandığına şahit oldum. Antalya çallı savaş alanı gibiydi.
Sosyal medyadan sesimi duyurmaya çalıştım amacınızı hatırlayıp cumhuriyet meydanına dönün arkadaşlar el ele omuz omuza olun ya da hiç olmayın gidin evinize oturun diye...

Neyse ki bugün daha bilinçli insanlarla direnişin devam ettiğini görüyorum.
Bir de son kez birşey söyleyerek yazıma son vermek istiyorum.

DURUMU ALAYCI İFADELERLE DEĞERLENDİRDİĞİNİZ SÜRECE HİÇBİR ZAMAN OLUP BİTENLERİ ANLAYAMAYACAKSINIZ...

3 Haziran 2013 Pazartesi

9 Mayıs 2013 Perşembe

Kitaplığınızda neler var?

mavi kalemin Kitaplığında neler var? etkinliği ni görünce dayanamadım ve ben de katılmak istedim. Aslında daha önce kitaplığımı ve başucu kitaplarımı kitaplık kurdu blogu aracılığıyla paylaşmıştım ama kendim ayrıca bir post yazmamıştım.
Sanırım şimdi o postu yazma vakti geldi.
Kitaplıkları kurcalamayı çok seven ben bu yüzden kitaplikkurdu.blogspot.com da çok sevmiştim şimdi maikalem.blogspot.com in etkinliğini de görünce bu etkinliğin sonuçlarını düşünüp çok mutlu oldum:))

şimdi gelelimmm benim kitaplığıma...

Bu benim kitaplığımın genel görünüşü her fırsatta demişimdir benim kitaplığım yaşayan bir kitaplık diye çünkü, hiçbirşey olduğu yerde sabit kalmaz sürekli bir hareketlilik mevcut olup kitaplarımın her birini sık sık yeniden ele alırım yerlerini değiştiririm. Dağınık sıkışık tepişik :) ama ben çok seviyorum onları...
Ha bir de ödünç verdiğim kitaplarımdan dolayı bazı eksiklikleri var.
!
not: herkese ödünç kitap vermem, hatta ödünç kitap vermeyi sevmem:D 
ama paylaşmayı sevdiğim için okuduğuna güvendiğim 2 arkadaşıma çok sevdiğim kitaplarımı gönderip okumalarını sağlarım:) sonra mutlaka ama mutlaka geri alırım:))

 burda görmüş olduğunuz kesit bu seneki halimi özetler durumda zaten:) KPSS.......
Ama mesajı görmenizi isterim KPSS ile sanatı nasıl bağdaştırdıysam artık :))) iç içe geçmelerini sağladım ki sanattan da kopmayalım:)))
Bu görmüş olduğunuz kesitte  görünenin arka yüzü:)
Ne ararsan var!...




Burası da yatağımın hemen yan tarafındaki etejerim ve başucumda bulunan kitaplarım...
Postmodern söyleşiler zihnim açık oldukça okumaya devam ettiğim kitap, sanatın öyküsüde öyle sık sık başvurduğum kitaplarım ve işte hemen okunması ya da yeni bitmiş olanların yer aldığı bölüm işte açıkcası...

Birde kitaplığımın kapalı kısmı var ki oraya hiç girmeyelim:) KPSS den kurtulduğum gün onlarda gün yüzüne çıkacaklardır:)) KPSS soru bankalarından kurtulunca:))

Şimdi etkinlik gereği en sevdiğim 5 kitabımdan bahsetmem gerekiyor...
sıralama yapmak istemiyorum ama aklıma gelen 5 tanesini hemencik ekliyorum...
Yoksa bu işin içinden de çıkamam :)) 
çünkü zaten çoğunu seviyorumm:))